BofA: “Dolar Zayıflayacak, Gelişen Piyasalara Para Akacak”, Asya Yerine Türkiye, Polonya ve Latin Amerika Öne Çıkıyor
ABD’nin en büyük yatırım bankalarından Bank of America (BofA), küresel sermaye akışlarında önemli bir “rota değişikliği” yaşanacağını öngörerek, gelişen piyasalar (emerging markets) için yeni bir boğa piyasasının kapıda olduğunu duyurdu. Bankanın analizine göre, Türkiye, Brezilya, Meksika, Kolombiya ve Polonya ile birlikte, 2026 yılının başlarından itibaren hızlanması beklenen bu yabancı sermaye girişlerinden en çok faydalanacak beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor.
BofA Küresel Gelişmekte Olan Piyasalar Sabit Getiri Stratejisi Başkanı David Hauner tarafından kaleme alınan raporda, bu varlık sınıfına yönelik pozitif beklentilerin arkasında yatan üç temel neden sıralandı:
-
Zayıflayan Dolar: ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz indirim döngüsüne girmesiyle zayıflaması beklenen dolar.
-
Yerel Faiz İndirimleri: Gelişen ülke merkez bankalarının dezenflasyon sürecinde faiz indirimlerine başlamasıyla canlanacak ekonomik aktivite.
-
Düşük Pozisyonlanma: Küresel fonların portföylerinde gelişen piyasa varlıklarının ağırlığının tarihsel olarak düşük seviyelerde olması ve bu pozisyonların artırılma potansiyeli.
Asya Gözden Düşüyor, Türkiye ve “EEMEA” Parlıyor
Raporun en dikkat çekici tespiti ise, sermaye akışlarının coğrafi dağılımına ilişkin öngörü oldu. BofA, geleneksel olarak gelişen piyasa rallilerinde başı çeken Asya’nın bu kez geride kalacağını belirtti. Düşük faiz oranları ve ihracat rekabeti için zayıf para birimlerini tercih etmeleri nedeniyle, Asya ülkelerinin yerel para cinsi tahvillerinin daha az yatırım çekmesi bekleniyor.
Buna karşılık, yüksek reel faiz sunan, ortodoks politikalara dönen ve ekonomik dayanıklılığı artan Türkiye, Polonya gibi EEMEA (Doğu Avrupa, Ortadoğu, Afrika) ülkeleri ile Brezilya, Meksika ve Kolombiya gibi Latin Amerika ülkelerinin, bu yeni sermaye dalgasının “ana faydalanıcıları” olacağı öngörüldü.
Finans Hattı Yorum:
Bank of America gibi küresel sermayenin en büyük yönlendiricilerinden birinin, Türkiye’yi “en çok faydalanacak 5 ülkeden biri” olarak işaret etmesi, son dönemde uygulanan ekonomi politikalarının uluslararası alanda ne kadar güçlü bir karşılık bulduğunun en net ve en son teyididir.
1. “Büyük Rotasyon” Başlıyor: ABD’den Gelişen Piyasalara
Bu rapor, küresel sermaye piyasalarında bir “büyük rotasyonun” habercisidir. Yıllardır ABD varlıklarına (hisse senetleri, tahviller) akan sermaye, Fed’in faiz indirim döngüsüne girmesiyle birlikte yeni ve daha yüksek getiri arayışına girecektir. BofA’nın analizi, bu arayışın yeni adresinin, hikayesi olan, politikaları öngörülebilir ve yüksek reel getiri sunan gelişen piyasalar olacağını gösteriyor.
2. Türkiye Neden “Pozitif Ayrışıyor”? “Ortodoks Politika” Primi
Türkiye’nin bu listede yer almasının temel nedeni, son bir yıldır kararlılıkla uygulanan “ortodoks” ekonomi politikalarıdır.
-
Yüksek Reel Faiz: TCMB’nin uyguladığı sıkı para politikası, TL’yi dünyanın en yüksek reel faizini sunan para birimlerinden biri haline getirmiştir. Bu, “carry trade” yatırımcıları için son derece caziptir.
-
Mali Disiplin: Hazine’nin bütçe disiplinini sağlaması ve OVP ile bu kararlılığı pekiştirmesi, ülkenin makroekonomik risklerini azaltmıştır.
-
Artan Öngörülebilirlik: Politika adımlarının daha şeffaf ve öngörülebilir olması, yabancı yatırımcının güvenini artırmıştır.
Bu üç faktör, Türkiye’yi diğer gelişen piyasalar arasında “pozitif ayrıştıran” ve BofA gibi kurumların radarına sokan ana unsurlardır.
3. Borsa İstanbul ve TL Varlıklar İçin Anlamı:
Bu rapor, Borsa İstanbul (BIST 100) ve genel olarak TL varlıklar için orta ve uzun vadede en önemli pozitif katalizördür.
-
Yabancı Sermaye Akışı: Raporda öngörülen sermaye akışının gerçekleşmesi, Borsa İstanbul’a ve devlet tahvili piyasasına milyarlarca dolarlık taze likidite girişi anlamına gelir. Bu, hem fiyatları yukarı çeker hem de piyasanın derinliğini artırır.
-
TL’nin Değerlenmesi: Ülkeye giren döviz, TL üzerindeki baskıyı azaltarak, TL’nin reel olarak değerlenmesine zemin hazırlar.
-
Risk Priminde (CDS) Düşüş: Artan yabancı ilgisi, ülkenin risk primini daha da aşağı çekerek borçlanma maliyetlerini düşürür.
Bu analiz, Türkiye’nin doğru politikaları sürdürmesi halinde, küresel sermaye akışlarındaki bu yeni dalgadan en fazla faydalanacak ülkelerden biri olma potansiyelini net bir şekilde ortaya koymaktadır.