Yatırım Taahhütleri Masaya Yatırıldı, Zuckerberg ve Cook 600’er Milyar Dolarlık Yatırım Açıkladı
ABD Başkanı Donald Trump, Perşembe akşamı Beyaz Saray’da teknoloji dünyasının en güçlü isimlerini ağırladığı özel bir akşam yemeği düzenledi. Ancak Silikon Vadisi’nin devlerini bir araya getiren bu zirveye, davetli listesindeki isimler kadar, listede olmayan bir isim damga vurdu: Tesla, SpaceX ve X’in patronu Elon Musk.
Bir zamanlar Trump’ın en yakın müttefiklerinden biri olan ve hatta bir devlet kurumuna liderlik etmesi düşünülen Musk’ın, bu seçkin davete çağrılmaması, ikili arasındaki ilişkilerin son dönemde ne kadar gerildiğinin en net kanıtı oldu. İki ismin arasının, Musk’ın Trump’ın devasa harcama paketini “aptalca” olarak nitelendirmesi ve sonrasında Trump’ı Jeffrey Epstein dosyalarını gizlemekle suçlamasıyla açıldığı biliniyordu.
Musk’ın boş bıraktığı sandalyede ise, yapay zeka alanındaki en büyük rakibi, OpenAI’nin CEO’su Sam Altman‘ın oturması, Beyaz Saray’daki yeni güç dengelerine dair sembolik bir mesaj olarak yorumlandı.
Trump’tan Yöneticilere “Ne Kadar Yatırım Yaptınız?” Sorgusu
Yemek, bir yandan teknoloji liderleriyle Trump arasındaki hassas ilişkiyi gözler önüne sererken, diğer yandan başkanın önceliklerinin ne olduğunu da net bir şekilde ortaya koydu. Yöneticiler teknolojik ilerlemelerden bahsederken, Trump’ın ana odağı “para” ve “ABD’ye yapılan yatırımlar” oldu.
Başkan, masayı tek tek dolaşarak CEO’lara ülkeye ne kadar yatırım yaptıklarını sordu. Gelen yanıtlar ise dudak uçuklatan cinstendi:
-
Meta’dan Mark Zuckerberg: 600 milyar dolar
-
Apple’dan Tim Cook: 600 milyar dolar
-
Alphabet’ten (Google) Sundar Pichai: 250 milyar dolar
-
Microsoft’tan Satya Nadella: Yılda 80 milyar dolara kadar
Yemeğe katılan diğer devler arasında IBM, Oracle, Palantir ve Scale AI gibi şirketlerin tepe yöneticileri de yer aldı.
Finans Hattı Yorum:
Bu akşam yemeği, sadece bir sosyal etkinlik değil, aynı zamanda Trump yönetiminin teknoloji sektörüyle olan ilişkisinin mevcut durumunu, önceliklerini ve gelecekteki potansiyel çatışma alanlarını ortaya koyan, son derece önemli bir “barometre” niteliğindedir.
1. Elon Musk: “Gözden Düşen” Müttefik mi, “Kontrol Edilemeyen” Güç mü?
Musk’ın davet edilmemesi, Trump’ın kendisine kamuoyu önünde meydan okuyan veya politikalarını sert bir dille eleştiren hiçbir gücü, ne kadar popüler veya zengin olursa olsun, tolere etmediğini gösteriyor. Bu, Trump’ın “sadakat” ve “itaat” beklentisinin ne kadar yüksek olduğunun bir kanıtıdır. Bu durum, önümüzdeki dönemde Tesla (TSLA), SpaceX ve X (eski Twitter) gibi Musk’a ait şirketlerin, Beyaz Saray ile daha mesafeli ve potansiyel olarak daha sorunlu bir ilişki içinde olabileceğinin sinyalini veriyor. Özellikle SpaceX’in NASA ve Savunma Bakanlığı ile olan milyarlarca dolarlık devlet kontratları, bu yeni siyasi iklimden etkilenebilir.
2. Sam Altman’ın Yükselişi: Yapay Zeka’da Yeni “Gözde”
Musk’ın yerine Sam Altman’ın davet edilmesi, Beyaz Saray’ın yapay zeka (AI) alanında yeni bir “gözde” belirlediğini gösteriyor. OpenAI’nin teknolojisi ve Altman’ın daha uzlaşmacı ve regülasyon yanlısı duruşu, onu Washington için Musk’tan daha “güvenilir” bir ortak haline getirmiş olabilir. Bu durum, AI regülasyonları ve devlet teşvikleri konusunda OpenAI’nin elini güçlendirebilir.
3. “Önce Amerika” Yatırımları: Teknoloji Devlerinin “Sadakat Vergisi”
Trump’ın CEO’lara tek tek ne kadar yatırım yaptıklarını sorması, bir sohbetten çok, bir “sorgulama” niteliğindedir. Bu, teknoloji devlerinin ABD pazarında faaliyet göstermeye devam etmeleri ve potansiyel antitröst davalarından veya yeni vergilerden kaçınmaları için ödemeleri gereken bir nevi “sadakat vergisidir.” Şirketlerin açıkladığı yüz milyarlarca dolarlık yatırım taahhütleri, bu siyasi baskının ne kadar etkili olduğunu ve şirketlerin “değişken başkanın iyi tarafında kalmaya” ne kadar hevesli olduğunu gösteriyor.
4. Yatırımcı İçin Anlamı:
Bu zirve, yatırımcılar için de net mesajlar içeriyor. Trump yönetiminin önceliği, teknolojik inovasyondan çok, bu inovasyonun ABD topraklarına “yatırım” ve “istihdam” olarak dönmesidir. Bu durum, tedarik zincirlerini ABD’ye taşıyan, yeni fabrikalar kuran ve yerli üretime odaklanan şirketlerin (Apple, Intel gibi) Beyaz Saray’dan daha fazla destek göreceğini, küresel operasyonlarını optimize etmeye çalışan ve üretimi yurt dışında tutan şirketlerin ise daha fazla siyasi ve vergisel baskıyla karşılaşabileceğini gösteriyor. Bu, “jeopolitik riskin” artık şirket bilançolarında somut bir kalem haline geldiği yeni bir dönemin habercisidir.