Geleneksel yatırımcılar altın ve nakite sığınırken, gençler rotayı borsaya çevirdi. Yetersiz gelir ise tasarrufun önündeki en büyük engel olmaya devam ediyor.
ING’nin “Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması”, ülke genelindeki birikim alışkanlıklarına dair çarpıcı bir tablo ortaya koydu. Araştırmaya göre, Türkiye’de her iki kişiden biri (%54) tasarruf yapma eğiliminde olsa da, bu birikimlerin büyük bir çoğunluğu (%63) finansal sistemin dışında, yani “yastık altında” tutuluyor. Geleneksel güvenli liman olan altın liderliğini korurken, gençlerin borsaya olan ilgisi dikkat çekiyor.
Türkiye’nin Tasarruf Tercihleri (2025 – 2. Çeyrek)
Tasarruf Aracı | Tercih Oranı (%) |
Yastık Altı Toplam | 63 |
Yastık Altı Altın | 35 |
Yastık Altı Nakit (TL/Döviz) | 28 |
Borsa / Hisse Senedi | 19 |
Banka TL Vadeli Mevduat | 21 |
Banka Altın/Değerli Metal Hesabı | 18 |
Tasarrufun Önündeki Engeller
Engel | Katılımcı Oranı (%) |
Yetersiz Gelir | 67 |
İşsizlik | 25 |
Yüksek Faturalar | 24 |
Altın Tahtını Kaptırmadı, Yastık Altı Ezici Üstün
Tasarruf sahiplerinin birikimlerini değerlendirme tercihlerinde, fiziki altın %35‘lik oranla ezici bir üstünlükle ilk sırada yer alıyor. Bunu, %28 ile evde saklanan nakit TL ve döviz takip ediyor. Bu iki kalemin toplamı, tasarrufların %63 gibi devasa bir oranının finansal sistemin dışında tutulduğunu gösteriyor.
Finansal sisteme dahil olan enstrümanlar ise geride kalıyor. Bankalardaki TL vadeli mevduat hesapları %21’de kalırken, hisse senedi ve borsa %19, bankalardaki altın ve değerli metal hesapları ise %18 oranında tercih ediliyor.
Gençler Rotayı Borsaya Çevirdi
Araştırmanın en dikkat çekici bulgularından biri ise nesiller arası tasarruf alışkanlıklarındaki keskin ayrışma oldu. Yastık altı birikim alışkanlığı 55 yaş üzeri kitlede yoğunlaşırken, gençler bu geleneksel yöntemden uzaklaşıyor. 18-24 yaş grubundaki gençler, %28’lik bir oranla en çok hisse senetleri ve borsayı tercih ederek yeni neslin yatırım anlayışını ortaya koyuyor.
En Büyük Engel: “Elimdeki Para Yetmiyor”
Araştırmaya göre, tasarruf yapamayanların en büyük gerekçesi ise yetersiz gelir. Katılımcıların %67’si gelirlerinin yetersizliği nedeniyle birikim yapamadığını belirtiyor. Katılımcıların %40’ı “elimdeki para yetmiyor” derken, %25’i işsizlik, %24’ü ise yüksek fatura giderleri gibi nedenlerle tasarruf edemediğini ifade ediyor.
Finans Hattı Yorumu:
ING’nin bu araştırması, Türkiye’nin mevcut ekonomik ruh halinin ve yapısal sorunlarının mükemmel bir özetidir. Bu veriler bize üç temel hikaye anlatıyor:
-
Sisteme Güvensizlik Derinleşiyor: Tasarrufların %63’ünün “yastık altında” olması, sadece bir tercih değil; finansal sisteme, bankalara ve en önemlisi Türk Lirası’na yönelik derin bir güvensizliğin en somut kanıtıdır. Yıllardır devam eden yüksek enflasyon ve negatif reel faiz ortamı, vatandaşları paralarının değerini korumak için sistem dışı ve geleneksel araçlara (fiziki altın ve nakit) itmiştir. Bu, ekonomi yönetiminin çözmesi gereken en temel “güven” sorunudur.
-
Umut Işığı: Gençlerin Borsa İlgisi: Bu karamsar tablodaki tek ve en güçlü umut ışığı, genç neslin borsaya olan ilgisidir. Bu, sadece bir yatırım tercihi değişikliği değil; finansal okuryazarlığın arttığının, dijital platformlara adaptasyonun tamamlandığının ve gençlerin daha yüksek getiri için hesaplanmış riskler almaya istekli olduğunun bir göstergesidir. Bu durum, Türkiye sermaye piyasalarının gelecekteki büyümesi ve derinleşmesi için en önemli potansiyeli barındırmaktadır.
-
Yapısal Sorun: Alım Gücü Krizi: “Katılımcıların %67’si yetersiz gelir nedeniyle tasarruf yapamıyor” cümlesi, aslında tüm tartışmaları anlamsız kılan acı bir gerçektir. Bu, sorunun sadece “hangi enstrümana yatırım yapılacağı” değil, en temelde “yatırım yapacak paranın olmaması” olduğunu gösteriyor. Enflasyon kalıcı olarak kontrol altına alınmadığı ve alım gücü artırılmadığı sürece, tasarruf oranlarının ve dolayısıyla ülke ekonomisinin potansiyeline ulaşması mümkün olmayacaktır.
Sonuç olarak bu araştırma, Türkiye’nin bir yanda geçmişin güvensizlikleriyle boğuşan geleneksel bir kesim, diğer yanda geleceğe umutla bakan ve risk alan genç bir nesil ile ikiye bölündüğünü; ancak her iki kesimin de ortak paydasının yüksek enflasyonun yarattığı alım gücü krizi olduğunu gözler önüne seriyor.